Günün yorgunluğu üzerimizdeyken elimiz sıklıkla kolay atıştırmalıklara gidiyor. Marketten alınan pratik bir sosisli sandviç, buz gibi bir kola ya da bir dilim hazır kek… Bunlar bize keyifli anlar yaşatıyor olabilir ama son yapılan araştırma gösteriyor ki bazı alışkanlıklarımız, uzun vadede beynimize ciddi şekilde zarar verebiliyor.
Virginia Tech Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, hangi abur cubur türlerinin beyin sağlığını daha fazla tehdit ettiğini ortaya koydu. Ve işin ilginç tarafı, sadece “genel olarak” abur cubur zararlıdır demekle kalınmadı — çok spesifik olarak, beynimize en fazla zararı hangi gıdaların verdiği sıralandı.
İçindekiler →

Araştırmacılar, 2014 ile 2020 yılları arasında ABD’de yaşayan 55 yaş üzerindeki tam 4.750 kişinin beslenme alışkanlıklarını ve bilişsel performanslarını inceledi. Katılımcılar her iki yılda bir çeşitli zihinsel testlerden geçirildi. Sonuçlar, bilim insanlarını şaşırtmadı belki ama bizler için gerçekten çarpıcı.
6 yılın sonunda, bu katılımcılardan 1.363’ü bilişsel bozulma yaşadı. Bu da demek oluyor ki, her üç kişiden biri zamanla düşünme becerilerinde, hafızasında ve dikkatinde belirgin bir gerileme yaşamıştı. Araştırmacılar bu verileri beslenme alışkanlıklarıyla eşleştirince ortaya dikkat çekici bir tablo çıktı.
Elde edilen bulgulara göre, her gün sadece bir porsiyon fazla aşırı işlenmiş et tüketen kişilerde bilişsel bozulma riski yüzde 17 oranında artıyor. Bu oran az gibi görünse de zamanla birikerek büyük risk oluşturabiliyor.
Şekerli içeceklerde de benzer bir durum söz konusu. Her gün fazladan bir bardak kola, aromalı buzlu çay ya da gazlı meyve suyu içmek, bilişsel bozulma riskini yüzde 6 oranında artırıyor. Üstelik bu sadece günlük ekstra bir bardaktan söz ediliyor. Yani “Bir kutu koladan ne olacak?” demek, uzun vadede çok pahalıya patlayabilir.
Günlük yaşamda sıkça tükettiğimiz ama aslında sağlığımızı tehdit eden bu ürünler arasında paketli sucuk, salam, sosis, dondurulmuş köfteler ve bazı hazır et ürünleri yer alıyor. Bu gıdalar genellikle raf ömrünü uzatmak ve tat profilini kuvvetlendirmek için katkı maddeleri, nitritler ve koruyucularla dolu.
Şekerli içecekler ise zaten çok uzun zamandır sağlığa zararlı olarak biliniyor ama beynimiz üzerindeki etkileri genellikle göz ardı ediliyor. Şimdi ise bu bağlantı çok daha net.
Araştırmanın en şaşırtıcı bulgularından biri de şuydu: Toplam ultra işlenmiş gıda (UPF) tüketimi ile bilişsel bozulma arasında genel bir bağ bulunamadı. Yani marketten aldığımız her paketli ürün tehlikeli değil. Ekmek, bazı atıştırmalıklar, dondurulmuş tatlılar veya hazır yemekler bu kategoriye girse de, araştırma bu tür gıdaların doğrudan bilişsel bozulma riskini artırmadığını gösterdi.
Bu da aslında bize bir pencere açıyor. Demek ki mesele sadece “işlenmiş mi değil mi” değil; hangi işlenmiş ürünler ve hangi sıklıkta tüketildiği önemli.
Virginia Tech’te insan beslenmesi alanında profesör olan Brenda Davy, sonuçları umut verici olarak yorumladı. Ona göre bu risk faktörleri değiştirebileceğimiz şeyler ve aslında her şey “ölçülülük” ilkesinde saklı.
Evde yemek yapma alışkanlığı da önemli. Aynı üniversiteden Ben Katz da bunu şöyle açıklıyor:
“Bir diyeti takip etmek başka, o diyeti hazırlayabilecek becerilere sahip olmak bambaşka bir şey.”
Yani işin özeti, sadece ne yediğimiz değil, nasıl hazırladığımız da önemli hale geliyor.
Hepimiz zaman zaman “hazır olanı” seçiyoruz. Yoğurdu karıştırıp meyveyle yemektense, gidip çikolatalı puding alıyoruz. Su yerine gazoz, evde pişirmek yerine dışarıdan pizza. Bunların her biri kulağa masum geliyor, hatta belki de o an için moral veriyor. Ama alışkanlığa dönüşen küçük kaçamaklar, büyük sağlık sorunlarına kapı aralayabiliyor.
Kendi hayatımda benzer bir değişim yaşadım. Özellikle hafta içi öğle yemeklerinde dışarıdan aldığım hızlı ve işlenmiş yiyecekleri azaltmaya başladım. Sonuç? İlk başlarda zorlandıysam da zamanla hem zihinsel olarak daha odaklı hissetmeye başladım hem de enerjim arttı. Bu süreçte yalnızca yeme alışkanlıklarımı değil, günlük hareketliliğimi de gözden geçirdim. Örneğin, günde sadece 3 bin adım atmanın Alzheimer’ın ilerlemesini yavaşlatabileceğini gösteren araştırmalar beni ciddi şekilde motive etti.Kendi hayatımda benzer bir değişim yaşadım. Özellikle hafta içi öğle yemeklerinde dışarıdan aldığım hızlı ve işlenmiş yiyecekleri azaltmaya başladım. Sonuç? İlk başlarda zorlandıysam da zamanla hem zihinsel olarak daha odaklı hissetmeye başladım hem de enerjim arttı.
Sadece “ne yememeliyiz” üzerine konuşmak yerine, “ne yiyebiliriz” kısmına da bakalım. Şekerli içecekler yerine limonlu maden suyu, gazlı meyve içecekleri yerine şekersiz kompostolar veya soğuk bitki çayları harika alternatifler olabilir.
Sosisli sandviç yerine evde hazırlanmış tam buğday ekmekli ızgara tavuklu sandviç çok daha besleyici. Tatlı krizleri için meyveli yoğurtlar ya da az şekerli yulaf barları hem zihni hem bedeni tatmin edebilir.
Her gün bir sosis yemek gerçekten zararlı mı?
Araştırma, bu tür işlenmiş etlerin düzenli tüketiminin bilişsel sağlık üzerinde ciddi bir risk oluşturduğunu gösteriyor.
Şekerli içecekleri tamamen bırakmak mı gerekir?
Tamamen bırakmak ideal olabilir, ancak en azından tüketim sıklığını azaltmak bile beyin sağlığı açısından faydalı.
Evde yemek yapmak şart mı?
Şart değil ama büyük avantaj sağlar. Ne kullandığınızı bilirsiniz, katkı maddelerinden uzak durabilirsiniz ve uzun vadede bedeninize yatırım yapmış olursunuz.
Günün sonunda sağlıklı bir zihin için sadece kitap okumak ya da egzersiz yapmak yetmez. Ne yediğimiz, ne kadar sık yediğimiz ve nasıl pişirdiğimiz de en az onlar kadar önemli. Aşırı işlenmiş etlerden ve şekerli içeceklerden uzak durmak, beynimize vereceğimiz en güzel hediyelerden biri olabilir.
Ufak değişiklikler, büyük farklar yaratabilir. Ve belki de ilk adım, bir kutu kolayı buzdolabına geri koymakla başlar.